Çarşamba, Aralık 23, 2009

sahaftaki Servet-i Fünun...












geçen gün sahafların içinde kaybolup,eskilerde yol alırken;birden bire onunla karşılaştım.şöyle diğerlerinden daha yaşlı olmasının verdiği ağırlığıyla ve bilgiçliğiyle salınıyordu bir dolu kitabın üzerinde.sahibine incelemek istedğimi söyledim.o da sevinmiş,eskilerin rüzgarıyla içiçe olmasının verdiği sahaflık edasıyla "Servet-i Fünun..." demişti.


gülümsedim ve başımı salladım."seç içinden birini." "iyi ama hangi birini?hepsi güzel.neyse yazısı bol olanından olsun."




o kadar heyecanlandım ki,elime onu ilk aldığım andan itibaren gözlerimi ondan ayıramadım.aynı zamanda, yürürken insanlara çarpmamaya çalıştım,çabaladım ve evime vardım.




Osmanlıca okumak,tarihti sanki.bana kalırsa kendi kültürümüzü daha iyi öğrenmenin yoluydu.nitekim yazılı edebiyatı,tarihi ve kültürü; osmanlıca yazılmış mezar taşları,kitaplar,mektuplar sağlardı.




zor birşey yok,sadece harfleri farklı.yine bizim kelimelerimiz,yine bizim cümlelerimiz mevcut içinde.


ben 12 yaşımda başlamıştım okumaya.ve o vakittir hep sevmişimdir osmanlıcayı.bir de edebiyatı,tarihi çok sevince elimdeki Servet-i Fünun dergisi beni daha çok heyecanlandırıyordu osmanlıca okumak.




masama bir beyaz kağıt koydum,yanına da kalemi.eski olduğundan ,tahrip olmaması için şeffaf bir kap içinde duran Servet-i Fünunu da önüme alıp,harfleri -ki mantık yürütmeniz gerek,hayal gücü gerek osmanlıca için-birbiri ardına açmaya başladım;




"19 Ağustos,sene 1313,Ahmed İhsan,aded 833,no;338"




(bu kısmının fransızcası da mevcut tabii;Servet-i-Funoun;journal ıllustre Turc paraıssant le jeudı...78,Grand'rue de la Sublime Porte,redacteur en chef;Ahmed IHSAN)




"bugün yine kalıba almayan..."




"cenab,tensik vermeye,asar ve avam biaz olan ve eyen bir tebaya mahsur..."




ve tanıdık bir başlık;




"hac yolunda"




"on birinci mektup;kahireden;




sabahleyin güneş henüz doğarken,ufuk daha maviyken..."




ve Cenap Şahabettin derginin başında kullanılmış ve kurucuların ilke edindiği ağır dilin yanısıra,sade bir dil kullanarak,siyah beyaz resimlerle de süsleyerek, gezi yazısını yazıyor.ve yolculuk esnasında merkeplerin,kahirede nasıl kullanıldığından bahsediyor.ve yolculuktaki yollardan;




"süren yol birdenbire döner..."




derginin sonundaysa sayfa ve sayı numaraları,eserler ve yazarları verilmiş.




açıkcası çok sevdiğim ve gitmekden büyük zevk aldığım Süleymaniye Kütüphanesindeki sükunet ve hoşlukta okunan matbular,eski kitaplar ve bilgisayar destekli araştırmaların daha genç ve ufak bir parçasıydı odamda okunan Servet-i Fünun.zannediyorum bu şevkle gidip tarih öğretmenlerimin tavsiyesi olan,yerebatan sarnıcının arka sokağındaki Osmanlı Arşivine de üye olacağım ve bu sayede daha geniş çaplı hareket edebileceğim diye düşünüyorum.ve herkese,eskiyi,tarihini bilmek isteyen herkese özellikle de tarihini bilmekten çekinen genç arkadaşlarıma tavsiye ediyorum.nitekim;




eskilerden güzel ne var ki...























küçük bir hatırlatma;




Servet-i Fünun;(edebiyat-ı cedide), ikinci Abdülhamit döneminde batı etkisindeki sanatçıların kurduğu bir dergidir.1896 dan 16 ekim 1901'e kadar etkili olan bu edebiyat,fransızcadan çevrilmiş;" edebiyat ve hukuk" başlıklı makale üzerine kapatılmıştır.
dergi,bilim dergisi olarak Recaizade Mahmut Ekrem'in Mekteb-i Mülkiyeden öğrencisi Ahmed İhsan Tokgöz tarafından çıkarılmaya başlanır.daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem Ahmed İhsanla anlaşır ve dergi edebiyat dergisi olur.Galatasaraylı Tevfik Fikret de kısm-i edebi der muharirliğine getirilir.dergi Muallim Naciyle girilen "göz için kafiye mi kulak için mi?" tartışmasına tanık olur.ve bu anlayıştaki gençlerin biraraya gelmesiyle Servet-i Fünuncular oluşur.derginin kapanmasıyla Fecr-i Aticiler bu oluşumun devamını sağlarlar.




sanatçıları;




+Tevfik Fikret


+Cenap Şahabettin


+Halit Ziya Uşaklıgil


+Hüsayin Cahit Yalçın


+Hüseyin Rahmi Gürpınar


+Ahmet Rasim


+Mehmet Rauf 'tur.



Hiç yorum yok: