Salı, Aralık 01, 2009

kalıplar fuarından...


kalıplar,basit fikirler ve simgesel tutuculuk...


günümüzde simalardan düşmeyen olgular bütünleri olmaya hak kazanmışlar.ne acı!




kendilerini doğru kabul edilen simgelerin ardına saklayarak dilediklerini yapabileceklerini zannedenler,çizilmiş çizgilerin dışındaki çizgilere ucube gözüyle bakıp,henüz onları yargılamadan silmeye cürret eden zihniyetler...




doğrucuları rüşvet almıyor diye yalancı kabul edenler...(selam verdüm rüşvet değildir deyi almadılar-Fuzuli-)


işte biz bu alayda yuvarlanıp giderken...




5 Mayıs 2008'den bu yana Youtube sitesine ulaşılamıyordu.aradan vakitler geçti ve insan hakları ihlali gerçekleştiği gerekçesiyle geçtiğimiz günlerde AHİM'e gidildi.nihayet!halbuki ulaşımda belli sınırlar konulabiliyormuş!bizimkiler ne yapsın "aman,hakaret"deyip boynunu koparıverdiler.sebep;3-5 insan elindeki kötü videoları sanal aleme sundu diye.peki denetleyemez miydiniz?kapatanların aklına şimdi mi geldi Youtube'la denetleme için anlaşma yapmak?bakın Facebook gibi video çöplükleri bile kendilerini denetleyebilmekteler.aslında daha görmek istemediğiniz,kötü ve zararlı olan siteleri neden engellemiyorsunuz da bunu görüyorsunuz?özgürlükler niçin kısıtlanıyor?


İnternet Teknolojileri derneği başkanına göreyse bu yasak, hukuksal süreçte insan hakları 10. maddesine ithafen ifade özgürlüğüne engel teşkil ediyor.gerçi ne kadar yasaklansa da pekçok insan youtube'a bazı yöntemlerle ulaşabiliyor.buna Başbakan dahil.




bu yasaklardan bahsederken ortaya büyük korkular,kalıplar,dar fikirler başlıklı eleştirel düşüncelerim geldi aklıma.




lisedeyken bir hocamdan gördüğüm davranışlar bütünüydü beni buna iten.edebiyat derslerinde aktardığı bilgileriyle büyülerdi beni.davranışlarıylaysa edebi temsil eden edebiyata uygun mu diye düşündürürdü.onu 15-16 yaşlarımda tanımıştım aslında.ama hareketli biri olduğumdan onun sadece bana "deli kız"demelerini duyabiliyordum.ve tarih hocalarımın başlarına musallat olmaktan,yazılar yazıp veya bulup fikir danışmaktan ona pek dikkat etmemiştim.bir sonraki senemde dersime gelmeye başlamıştı.kendisi muhafazakar olarak tanınıyormuş.benimle yaptığı sohbetlerdeyse özümü ve kültürümü koruma çabama bakarak nadir olduğumu ve ileride büyük bir ışık olabileceğimi söylerdi,tıpkı diğer hocalarım gibi.bana bu kadar inanç gösterirken...sene sonu gelmişti ve son sınavlara girmiştik.son sınıfları biraz serbest bırakırlar.çünkü onlar össlidir.bu esnadaki 17-18 yaşlarındaki erkek öğrencilere aşırı bir laubaliyet göstermesi şaşırtıcıydı.bu,nefretleri üzerine toplamasına neden oluyordu.ancak kendisinin son sınavında yine sevimli bulduğu erkek öğrencilere rahat davranıp kendisi gibi muhafazakar kimliği olduğunu öğrendiği erkek öğrencisini kopya teşebbüsünden dolayı dinsiz ilan etmesi trajikomikti.yine çok sevdiği beni,o sevimli bulduğu erkek öğrencileriyle yakın arkadaş olmam sebebiyle,bu öğrencilerin ders notum yüksek diye benden kopya almalarına başta rahat davranıp,sonra beni de düşüncelerime ters bir insan olmakla suçladı.büyükçe bir şaşkınlık yaşadıktan sonra düşüncelerimizle aleni oynamaya çalışan bu hocamızı anlayamadık.önce bugüne kadar kopya bile çekemeyen biri olarak-çünkü hem yeteneğim yoktu hem de itibar meselesi olarak hocalarımın bilgi ve ilgilerine hakaret addederdim- acaba bir edepsizlik mi ettim diye yanına gittim.bugüne kadar hiçbir hocamla aramda en ufak sürtüşme bile yaşamamıştım.insanları da kıramam hani.bana verdiği cevaplar beni şoke etti.bu sefer de "hakkımı helal eder miyim bilemiyorum" diyordu.


öyle hiç yalakalık yapamazdım.eğer insanları seviyorsam ve değerlerini hakediyorlarsa onlara güzel sözler sarfederdim.ne yani haksızlığa uğramışken,haksız dahi olsam böyle bir tavrı peşinde sürükleyene yalvar yakar mı olucaktım.tek dediğim eğitimci olmasına da saygımla şuydu;"siz bilirsiniz"diğer arkadaşımsa bana şunu demişti"hande boşver,onun istediği de bu.rahat davranıcaksın,bak bana"dedi.ben mi saftım,o mu haklıydı anlayamadım.çünkü kafam karışıktı.zaten yaş olarak da arkadaşımdan olmaması gereken kadar küçüktüm.böyle olunca arkadaşımın daha akıllıca düşünebileceğine inandım.ama ne rahat davrandım ne de hocama ısınabildim.


bu nasıl bir düşünceydi.bu nasıl bir yargıydı.ne kadar da taraflıydı.
aslında doğru olan söz şu olmalıydı;
"bu ne diyet,bu ne lahana turşusu!"


ah kalıplar.hep diyorum bari üniversitelere girişte kültürel sınama koyun.hele nesiller yetiştirecek öğretmenlere.onların bilgili,eğitimli ve engin düşüncelere sahip olmaları gerekir.ne olur bizi harcamayın.biz gençleri bu düşüncelerle köreltmeyin.ufkumuzu açın.ne olursunuz!


kalıpsız düşünen insanlarla kalıpsız günler dilerim...