Çarşamba, Nisan 28, 2010

Yırtık ayakkabı satın alın bir gün,anlayın bizim çocuğu pembe dünyanızı yakıp da...


Bu aralar,seyredip yorumlar yaptığım sevgili hayat karşısında cümlelerimi çok sık not eder oldum.


"Hayat bir dikdörtgenden ve bu dikdörtgenin içinden geçenlerden ibaret değil" cümlesi de,işte bu kurduğum favori cümlelerimden biri.bunun sebebiyse,insanlarımızın,iş çıkışı yorguncana kendisini karşısına uzattığı o kutucuğun içinde gördüklerini gerçek dünya sanmaya çoktan başlamış olması.öyle ki hayat dizilerdeki stüdyo daireler,yalılar,lüks villalar değil.amma biz gerçeklere unutkan,magazinvari haberlere cin bir toplum olduğumuz için bunun bilincine varmamız da pek mümkün olmayacak diye düşünmekteyim.


gerçeklerden bu şekilde hergeçen gün uzaklarşırken insanlarımız,bir yandan da bu sanal dünyanın arkasına kapitalist sistemi alarak sağladığı bir alışveriş düzenine kaptırırken kendilerini,ben tabiri yerini beğenirse,gözyaşlarımı süzdüre süzdüre okuduğum bir habere rastladım.


haber şöyle;


Sivas'ın bir ilçesindeki öğrencilere Sivas'ı gezme ve buranın kültürünü tanıtma amaçlı bir gezi düzenlenmiş.bir müze gezilirken fotoğrafları çekilmiş bu öğrencilerin.


biri varmış aralarında,ceketi üzerine bol gelen bir çocuk varmış fotoğrafların kadrajına düşen.çiftlik işiyle ilgilenen bir dört çocuklu,dar gelirli bir ailenin çocuklarından biriymiş.


o da gitmek isteyince arkadaşları gibi bu geziye,komşusu harekete geçmiş.belde halkının yardım amaçlı verdiği bir kıyafeti vermiş zaten.şöyle üzerine bol gelen bir takım elbise,içine beyaz bir lakost yaka tişört.fakat bir ayakkabısı yokmuş geziye gidebilecek.hayırsever komşu eski bir spor ayakkabı vermiş ayağına.koşa koşa gitmiş tabii o da arkadaşları gibi gezisine.


4 tane de geziden fotoğraf var haberin linkinde.ilk ikisi arkadaşarına ait.rengarenk etekleriyle ayşeler,üzeri yazılı tişörtleri,yanlardan cepli spor pantolonlarıyla aliler var bu karelerde.


son ikisi bizim çocuğa ait.elleri dahi gözükmüyor omuzlarından düşen ceketin altında.ufacık daha ama meraklı da.şöyle tarihi mezar taşlarını inceliyor üstündekilere kafayı yormadan,kendini ötekilerle kıyaslamadan.çocuk yüreği bu,üzülüverir belki bir an.ama yürekliliği koruyacaktır onu.çünkü hiç çekinmeden söylemiştir "komuşumuzun sayesinde gelebildim" cümlesinin sözcüklerini.


ve haber biter.bense çoktan bitmişim.anneme "bir daha okumasam mı haberleri bundan sonra?" bile dedim.anlık kaçma duygusu bastırmıştı bir anda.olmaz tabii olur mu habersiz kalmak."neden ki kızım?hayırdır?ee gün geçmiyor ki gündem durulmasın,almanca derslerle beraber çekilmez olmuştur sana tabii" diye karşılık verdi annem mizahi bir tebessümle.ben de anlatıverdim olayı.sonra dedim "ama benim odamdaki dolapta bir dolu kıyafetim var bu haksızlık" realist bir cümle duydum diyaloğumun karşısında; "acı ama dünyanın düzeni hep böyle olmuştur tarih boyunca" diye...


haksızlık tabii ki.almanca derslerim taksimde,galatasaray lisesinin yanındaki alman enstitüsünde.araçtan inip yürüyeceğim mesafe fazla haliyle.yürüyorum,zaten severim de yürümeyi.etrafımı seyrediyorum hep.yolumun üstü aklınıza gelebilecek her markadan mağazalarla dolu.tarihi İstiklal,yerli turistlerin de alışveriş istilasına uğramış,tramvayıyla volta atıp duruyor bu alışveriş hapisanesinde.


ve gezmekten vakit bulduğumuz bir haftasonu bağdat caddesindeyim annemle.bir yerde kahve içiyoruz.arabamızı park ettiğimiz yere dek mağaza yol.zaten bizim amaç hem açıkhavada yürümek,hem de biriki mağazaya uğramak.kaçmak istiyorum burdan.


kapalı alışveriş merkezleriyse her yerden önüme çıkıveriyor.sergisi burda,sineması burda,tiyatrosu burda.neyse ki kültür merkezleri çok faal bu aralar.dizi karakterinin giydiği kıyafeti arayanlar da burda.hiç sevmem zaten.derhal terk ediyorum.


İstanbul'da her kaliteyi,her fiyatı bulmak kolay.haliyle bu alışveriş ve gardırop taşması manyaklığına her kesim ulaşmış durumda olduğundan dizilerle,kıyafetlerle vakit geçiren,iş,trafik psikolojisini bu yolla rahatlatan,belli kesimlerin ekmeğine yağ süren pembe dünyalı insanlar da çoğunlukta.zaten sezonu önceden sürerler vitrine.siz daha dolaplardan baharlıkları çıkarmadan vurulursunuz renklere,ama vardır zaten onlardan birçok dolabınızın köşesinde.


kriz mi var?hem de ekonomik mi?ne yalan söyliyeyim dışardaki bu hayat başka şey diyor,bunu değil.o yüzden size de inanmam biraz zor.


ve bu pembe insanlar...alişverişe tamam,sinemaya tamam,lüks yemeğe tamam,hayvanları korumaya tamam,çevreye tamam,siyasi platform yürüyüşüne tamam bunlarda.tamam,benden yana da tamam,bunlar yanlış şeyler değil elbet,dozunda olduğunda yaşanılası,yapılası şeyler.ama neden çoğunluğumuz her projemiz gibi bu haksızlığı,bu uçurumu en aza indirmek için alışveriş kadar çabalamıyor?


aynı kıyafeti bir kez daha giymeyenler utanmasın mı şimdi bizim çocuğun karşısında.


evet,belli ki selzenişim biraz farklı.insanlar belli ki zaten birşeyler yapıyorlar insanlar bu konuda ufak ufak.sahip çıkıyorlar bizim çocuğa sahip çıkan belde halkı gibi.ama bizim çocuk benim kadar,kardeşim kadar uçamıyor yine de.aramızda bir uçurum var.
hayat bu olmamalı bence.eğlenemem ki ben böyle bir portrede.nasıl huzurlu nasıl mutlu olabilirim ki o açken taa ötede.


dünya düzeni filan ilgilendirmez beni,ben gencim,hayal kurarım şu vakitler sadece ve sadece.eşit olabileceğimiz bir dünya hayal ederim ben.iki kıyafet az alayım da bizim çocuk da o takım elbise ceketi yerine en sevdiği renkten bir tişört giysin isterim.aynı spor ayakkabıyı yeşillik bir yolda koşarak eskitebilelim isterim beraberce.


ve hayal kurarım,bir gün elbet bir gün büyüyüp,iyi bir ekonomist olup,iyi bir sistem oturtup herkesin eşit olabileceği bir dünyaya erişebileceğimi düşlerim.


olmazsa bu,bir hayal daha kurarım,bizim çocuk gibilerine mavi,sarı,yeşil,beyaz tişörtler giydirip,ellerinden tutarak geleceğe taşıdığım bir dünyada yaşarım.içim ferah,gözlerim yaşsız,haberler berrak oluverir o vakit...


gülmeyin,olur ya,hayal bu,belli mi olur...