Perşembe, Mayıs 20, 2010

Baharda İlber amcamla tarih konuştuk...


yıllardır tanırım onun tarihe bakışını,şu 18'ime dek irdeleye irdeleye okumuşumdur tüm notlarını...


topkapı sarayına her girişimde O'nunla karşılaşabilme ihtimalini hesaplamışımdır hep...lisedeyken tarih derslerinde de onun tarihe bakışını bir örnek niyetine yanıbaşıma oturtmuşumdur...


bi kitap fuarınaydı hayalim,ona da domuz gribi rast gelmiş,anne telaşesinden izin kopartamamıştım...


nasip bu mayıs ayınaymış oysa...


bugün,benden 4 yaş küçük erkek kardeşimi de yanıma alarak,dersimin de ertelenmiş olmasanın rahatlığıyla ve isabetiyle tünelin yolunu tutum.tünelin yolunu tutarken içimdeki tarih heyecanının arka fonuna haftada iki kez talepsiz dinlediğim sokak müzisyenlerinin şehre,caddelere,yürüyen insanların telaşesine karışan müziklerini ekledim,severek,isteyerek.


beş on dakikaya vardım koca bir kış bir türlü gelemediğim o kültür merkezine...


Zafer Tarık Tunaya Kültür merkezi,eski evlendirme dairesinin restore edilmiş hali.Şahkulu Bostan Sokakta faaliyetlerine tüm hızıyla devam ediyor.ve bu faaliyetlerinden en önemlisi yılda 4-5 kez İlber Ortaylıyı misafir etmesi.



ve ben bu misafirliğin sonuncusunu yakalamayı başarabilmiş biriyim.



söyleşi saatinden biraz daha evvel bir vakitte merkezdeydik kardeşimle.bu sebepten etrafımı bol bol gözlemleme imkanı buldum.gelenler,çoğunlukla gençti.hemen sevinmeyin derim çünkü gelenler tarih bölümü öğrencileriydi.tezlerine veri toplamak için gelmişler.yoksa diğerleri nerdeeen gelicekler.hak yemeyeyim biriki kişi vardı öyle meraktan gelen.ve uzun saçlı,siyah çerçeveli gözlükleri olan,entel giyimli,sırt çantalı yaşlı amcalar da vardı.


hepimiz toplandık.40 kişi kadardık.




ve nihayet İlber Ortaylı da o yavaş yürüyüşüyle geldi oturdu mikrofonunun başına.elinde kalın bir kitap,sordu en son neler yapmıştık diye.zira o da farkındaydı kendisini dinlemeye gelenlerin çoğunun tarih tezleriyle uğraştıklarının.buna bağlı olarak da teze şunu bunu yazmayın diye de tavsiyeler sıkıştırıyordu aralara.




konumuz 19.yy da Osmanlı Devleti.her zamanki sempatikliğiyle anlatmaya başladı.bilirsiniz tarih konuşmaya başladınız mı daldan dala atlarsınız.eli mecbur.

biz de öyle yaptık.


mesela;


hatıratların doğruluğundan bahsetti önce.insanlar hatıratların,ileride tarihe ışık tutacaklarını bilirlermiş.zira hatıratlar bir dönemi anlamanın en güzel yöntemidir.fakat bunu bildikleri için aralarından ileride,dönemi kendi istedikleri gibi göstermeye çalışıp,bilerek yanlış yorum ve bilgileri yazanlar da çıkmış.ikinci meşrutiyettekilerin,yeniçerilerin ve ittihat ve terakkicilerin bazıları bu grubun içerisinde yer alıyormuş.Ahmet İhsan'dan bahsediyor.mektubatlardan yola çıkarak...




sizi gözleriyle takip ederek ve de güzel bir bağlantı sağlayarak,yabancılatmadan anlatmaya devam ediyor;


çok kültürlülük konusundaki tavsiyesi de Yusuf Hikmet.


bir diğer konu histiyografik kirlenme.bundan yakınıyor.tabii bir de kolonizasyondan yani sömürgeleştirmeden.



konu ikinci Abdülhamit'e geliyor.o dönemin mantalitesinden bahsediyor.o vakitlerde sarayın balkonunda geçen muhabbetleri anlatıyor bize.



sonra mahalli tarihe gidiyor sözcükleri.zaten yerinde bile duramıyor bunları anlatırken.



anlatıcaklarım bitmez .en iyisi mi bir ara siz de yakalayın sohbetlerini.bırakılmaz hal aldırabilir.vakitiniz yoksa ya da uzaktaysanız röportaj-söyleşi kitaplarını yahut yazdığı kitapları okuyun derim.



ve birşeyi daha anlatmalıyım sanırım.sohbet çıkışında herkes dağıldığında bir grup biz,İlber Ortaylının etrafına toplandık ve bu yaz neler yapacağına dair sohbete koyulduk.arkadaşımız kadar samimiydi bizimle.hatta kardeşimin üzerindeki tişörte yorumlar yapıp,güldü.sonra hep beraber çıktık merkezden.sonra ben,kapının önündeki bir grup gencin konuşmalarına şahit oldum.ellerindeki sigarayı tüttürürken garip yorumlarını dumanlara karıştırıyorlarıd.bir tanesi ağzındaki kelimeleri gererek ve de r leri bastırarak "adamın da hitabeti yok ki canım" gibilerinden yorumlar yapıyordu.nasıl ya?bir kere gayet samimi bir üslubla o engin bilgileri ta kendisinden aldığına sevineceğine absürd yorumlar yapıyor.işte gençlerimizin tarihe bakış açısı.kim bilir ne kadar sıkılmıştır,tüh!



kardeşim bile her ne kadar yanı başımda kurdeşen dökse de ondan daha bilinçli yorumlar yaptı.zira kardeşimi böyle sohbet programlarına alıştırarak onun bilinçli ve tarihini blen biri olmasını amaçlıyorum.nitekim tarihini bilmeyen geleceğini doğru olarak çizemez.atalarını,özünü unutan,başkalarının esaretine girmeye mahkumdur.



kardeşim,zamane gençlerinden.pek alakadar değil kim ölmüş kim yitmişlerden.belki tarihten biriki savaşı dinlemek cazip ona.gerisini öğretilmemiş ki okullarda tarih sevgisi,bilsin.bir de onun okulları özel hep.ne gibi bi özellikse bu,anlamadım.neyse ki PSBsinden,oyunundan,playstationından ayırabildiğimiz vakitlerde evde birşeyler öğretilmeye çalışılıyor.yoksa durum her genç için olduğu gibi pek bi vahim.




ben,bana göre mükemmel tarihçiler olan,bizi ısrarla osmanlı arşivlerine ve süleymaniye kütüphanelerine sürükleyen,dönem ödevi olarak bülbülderesindeki mezartaşlarını incelettiren,rehberlik ederek İstanbul'umun tarihi yapılarını gezdiren,arkeolojik olarak bir uygarlığı incelemiş olan hocalarımla büyümüştüm.aileden de aldığım merakla küçüklüğümden beri tarih kitaplarından ayrıldığımı hatırlamam.okul da tam gönlüme göreydi anlayacağınız.tamam kabul,detayı biraz da merak meselesi.ama şu vakitlerde öğrenilmesi gereken belli başlı başlıklar dahi bilinmiyor.e ben de bilinsin diye işte bugün kardeşimin kolundan sürükledim taa çamlıcadan tünele.




seferberlik mi başlatsak acaba?bilmem.çünkü ben bugün gördüklerimden sonra hem umutlu hem de sonuna kadar umutsuzum...