Cuma, Ekim 09, 2009

güneş önce bulutlara değer...:)))

dedem,payam ve bergamut***



hatırlıyorum,güneşin hafiften bastırdığı,sıcaklığı artırmasına rağmen bunaltmadığı sabahlardı erken uyandığım.
kocaman gövdelerinde upuzun,rengarenk ve sıra sıra balkonlar bulunduran 3-5 katlı,bahçeleri ağaçlarla dolu evlerden birindeydim işte.şöyle el kadarkenden beri aralıklarla uğradığım sıcacık bir evdeydeydim.



sabahları 8 sularıyken uyanırdım anneanemin çiçek kokulu nevresimlerle hazırladığı yatağımda.uykulu ve mahmur bir halde loş holden geçip salona varırdım.

dedem,işte burada beklerdi beni.

bacak bacak üstüne atarken bile kibarlığını konuşturmuş;kol boyu,dirseklerine doğru uzanan bir gömlek giymiş,koltuğuna yaslanmış,bergamut kokulu çayını içerken bulurdum onu.

bu esnada,odanın içine bergamut kokuları yayılmış olurdu.çayının tadında ve onun kokusunda vazgeçemediği bergamut...

ansızın bu koku burnunuza değdiğinde içinize olabildiğince fazla miktarda mutluluk dolup taşardı.anlam veremezdim.

dedemin,ağarmış saçlarının ortası kel kalmıştı .ancak asilliğini ve dirençliliğini elinden alamamıştı yaşlılığın bu hali.omuzları düşüktü.sanırım onu böyle tarif edebilirim.

yüzündeki tebessüme olan güvenimle gidip yanına otururdum.hemen bana da o saplı cam bardaklara çay konulurdu.yanında da bir kase bisküvi.ahşap sehbanın üzerindeki ahenkleriyle...
karşımızda da ajansları sunan bir televizyon.onun yanında ahşap,tikitakları sallanıp duran bir saat.

yani zaman kavramı.

o esnada dedem anlatmaya başlar hikayelerini.

belki de bundan çok severdim hikayeler dinlemeyi.

gözlerimi ondan ayırmaz,üslubuna hayran kalırdım küçük yaşımdan beri.idol olurdu bana bu tavırlar.

anlattığı ilginç olaylar ve onlara geçmişte bulunduğu yaklaşımlar beni şaşırtır ve bilinçlendirirdi.


çok zaman bahçede yaşıtlarımla bağıra çağıra oynadığım,dizlerimi yaraladığım o tatlı oyunlardan bile daha zevkliydi bu sohbet.

anlatımını bitip bana döner,o vakit ben hayali kahramanlara bürünürdüm.o da bunu çok severdi.bir de çok sevdiği ben vardım.

mesela ben anadoludaki bir nine oluverirdim askerdeki torununu bekleyen.pek zaman Özay Gönlüm'den bir parça oluverirdim.dedem ege şivemle konuşmama bayılırdı.bence sevinci, özümü kaybetmiyor oluşumaydı.

elime bir de işlemeli bastonunu tutuştururdu.artık karakterime tam anlamıyla hazır olurdum.

sohbetimiz de bu karakter üzerinden devam ederdi.

gittiğimde bana torbalar dolusu aldığı şekerlemeler,çikolatalar bile beni bu muhabbetimiz kadar neşelendirmezdi.

bahçede asma yaprakları,kayısı ağaçları vardı.

dedemin ışıl ışıl,sevimli, ela gözlerindeki mutluluk vardı.
ve bendeki sevinç vardı.

küçük bir çocuğun yanaklarını kocamanlaştıran gülümseyişler ve huzurlar vardı.kocaman bir dede sevgisi vardı.

bir süre evveldi,ne kadar oldu hatırlayamıyorum.belki de hatırlamak istemiyorum.bilemicem.


biraz büyümüştüm işte.ancak bunu biliyorum.

o evin az yakınlarına bırakıp gelmiştik dedemi.ancak başka dünyalarda görebilecektik onu artık.biz böyle olsun istemedik ki.dünyanın kuralı böyleymiş.
daha sonraları;

biriki sene içinde benim gibi olan sevimli bir yaşıtıma rastladım.konuşurken söyledi.''dedem,onu geçen yaz kaybettik'' deyiverdi hüznünün eşliğinde.

hayır ağlamadım.çünkü dedem güçlü biriydi.

ama sevgi dolu ve merhametliydi.insanlara hiç kıyamazdı.

arkadaşımdan duyduğum bu söze dayanamadım.içim titredi.ona duygu dolu gözlerle baktım öylece.sonra kolundan tutup ona destek verdim.ona ayrı bir yakınlık,kocaman bir sevgi duydum.o artık benim küçüklüğümdü ve bergamutlar saçıyordu.
yeniden bergamutlu çay içmeye işte o sıralar başlamıştım.

tüm bunlar olurken ben,resimler yapardım;dedem elimden tutmuş olurdu her zamanki gibi,öylece yürürdük resimde...

kimbilir nerelere giderdik...

yolda yürürken gördüğüm tüm dedelere merhametim ve sevgim de kat kat artarken;dedemi çok seviyorum.


sanıyorum hala dedemi çok özlüyorum.


yarın 17 yaşımı terkedicektim belki ama,ben halen 7 yaşımda kalıp,dedemin yanıbaşında oturup,ona sevgiler beslemeye devam edicektim...

Denizli,ekim,2009