Cumartesi, Aralık 04, 2010
Pazar, Kasım 28, 2010
Cuma, Kasım 12, 2010
everybody lies...
" " " " " " " " aynılık " " " " " " " " "
Cuma, Kasım 05, 2010
"All that we needed " albümünden...
şimdik de "hey there Delilah" dinliyorum.Sabah akşam demeden.Bu şarkı Amerikanın hitlerinden senelerce inmemiş,Plain White T's isimli punk rock grubun en etkileyci şarkılarındn biri.bir de Tom Higgenson'un akustik gitarından ve de sade sesinden dinlemek en eğlencelisi ve de en güzeli.o Amerikan alt rock'ının en iyilerinde ve de duygusallığında.etkilenmeyen yokmuş, en azından ben öyle duydum.
Çarşamba, Kasım 03, 2010
Perşembe, Eylül 16, 2010
PALMİRA:Çölün Gelini...
Neden böyle demişler'i evet,ben de çok düşünmüştüm.
Cuma, Haziran 04, 2010
bu nasıl bir dünya böyle!
Perşembe, Mayıs 20, 2010
Baharda İlber amcamla tarih konuştuk...
biz de öyle yaptık.
mesela;
hatıratların doğruluğundan bahsetti önce.insanlar hatıratların,ileride tarihe ışık tutacaklarını bilirlermiş.zira hatıratlar bir dönemi anlamanın en güzel yöntemidir.fakat bunu bildikleri için aralarından ileride,dönemi kendi istedikleri gibi göstermeye çalışıp,bilerek yanlış yorum ve bilgileri yazanlar da çıkmış.ikinci meşrutiyettekilerin,yeniçerilerin ve ittihat ve terakkicilerin bazıları bu grubun içerisinde yer alıyormuş.Ahmet İhsan'dan bahsediyor.mektubatlardan yola çıkarak...
bir diğer konu histiyografik kirlenme.bundan yakınıyor.tabii bir de kolonizasyondan yani sömürgeleştirmeden.
konu ikinci Abdülhamit'e geliyor.o dönemin mantalitesinden bahsediyor.o vakitlerde sarayın balkonunda geçen muhabbetleri anlatıyor bize.
sonra mahalli tarihe gidiyor sözcükleri.zaten yerinde bile duramıyor bunları anlatırken.
anlatıcaklarım bitmez .en iyisi mi bir ara siz de yakalayın sohbetlerini.bırakılmaz hal aldırabilir.vakitiniz yoksa ya da uzaktaysanız röportaj-söyleşi kitaplarını yahut yazdığı kitapları okuyun derim.
ve birşeyi daha anlatmalıyım sanırım.sohbet çıkışında herkes dağıldığında bir grup biz,İlber Ortaylının etrafına toplandık ve bu yaz neler yapacağına dair sohbete koyulduk.arkadaşımız kadar samimiydi bizimle.hatta kardeşimin üzerindeki tişörte yorumlar yapıp,güldü.sonra hep beraber çıktık merkezden.sonra ben,kapının önündeki bir grup gencin konuşmalarına şahit oldum.ellerindeki sigarayı tüttürürken garip yorumlarını dumanlara karıştırıyorlarıd.bir tanesi ağzındaki kelimeleri gererek ve de r leri bastırarak "adamın da hitabeti yok ki canım" gibilerinden yorumlar yapıyordu.nasıl ya?bir kere gayet samimi bir üslubla o engin bilgileri ta kendisinden aldığına sevineceğine absürd yorumlar yapıyor.işte gençlerimizin tarihe bakış açısı.kim bilir ne kadar sıkılmıştır,tüh!
kardeşim bile her ne kadar yanı başımda kurdeşen dökse de ondan daha bilinçli yorumlar yaptı.zira kardeşimi böyle sohbet programlarına alıştırarak onun bilinçli ve tarihini blen biri olmasını amaçlıyorum.nitekim tarihini bilmeyen geleceğini doğru olarak çizemez.atalarını,özünü unutan,başkalarının esaretine girmeye mahkumdur.
Çarşamba, Nisan 28, 2010
Yırtık ayakkabı satın alın bir gün,anlayın bizim çocuğu pembe dünyanızı yakıp da...
Çarşamba, Mart 31, 2010
amatör yayıncılıkta son nokta;"YEŞİLÇAM VE BASİTLİK"
Ve eğer bugün 18 senelik yaşıtım bir kitabın peşinden koşuyorsam,işte bunun sebebinde saçma kitaplar basmakta sınır tanımayan,ama mühim kitapları seneler seneler öncesinden unutmuş olan kitapevleri yatıyordur.
evet,bugünkü dert yakınma yazım kitaplar.
hiç kitaptan da şikayet edilir mi demeyin.benim gibi sonbaharda dolaplardan giyilmek için çıkarılan kışlık paltosunun cebinde unutulmuş parayı bile uça uça kitaplara yatıran biri bile bunu dediyse bilin ki tehlike büyüktür.
en son girdiğiniz kitapçıdaki manzarayı hatırlıyor musunuz?ben hatırlatayım, bir dolu kitap vardı,hani bir de "çok okunanlar" köşesi vardı.şöyle üzerinde aşk yazan fosforlu renklerde kitaplar filan falan.yakınlaştığınızda karşılaştığınız manzarayı da hatırlayın.durun ben anlatayım;
maaşallah eli tuş tutan herkes kitap yazmış; Seren Serengil'den tutun mahallenin bakkalına kadar herkes.öyle ki "gerçek kitap" lar şöyle köşelerde seyretmekteler bu garipliği.sonra git kitapçıya da kitap al kolaysa.binbir güçlükle görevlilere sorarsın da "gerçek"kitabı öyle bulursun.
sonra önüne gelenlerin kitaplarına tepki gelir,geçen günkü geri dönüşüm için attığım,bana gerekli olmayan,asla da elimde olmaması gereken kitap gibi.zaten sırf "sosyolog,toplumbilimci olmalıyım,bir de uzaktan tanıdık yazarı,bakalım çözebilecek miyim bu insanı" mantığıyla almıştım.yoksa artık amatör hiçbirşey okumuyorum.yeminliyim.neyse...
inanın o hikayeyi yazanı bulsam taşlıyacaktım.hikaye bildiğiniz yeşilçam.oğlan kanser olur,kız onları ayırmaya çalışanla evlenir.bir kızın kör olmadığı kalmıştı.Allah'tan olmadı,çünkü intiharın eşiğindeydim ve okul çıkışı otobüste,boğaz köprüsünde,trafik sıkışıklığında beklemekteydim.
sonra bir de bunun yazarı kalkar ve de utanmadan dedi ki;
"kusura bakmayın,hikayede o kadar da iyi değilmişim.bir kitap daha yazıyorum,bakalım bu tutar inşallah."
sağol.
he,bir de;ne olur yazma.Allah rızası için.özellikle de milletin ruh sağlığı için.gençleri yönlendirecekmiş.hikayende gördük,anlattığın genç ahlaki değerlerden yoksun,beş para etmezin biriydi.böyle yönlendireceksen ve böyle kurgu yapacaksan ne olur yazma.yazık,zaten kötüye gidiyoruz,debelenip,daha da batırma gemiyi.
daha vardır tabii bunun örnekleri.yahu yayınevleri nerde?uyuyorlar mı?bunları basarken düşünmüyorlar mı "ulan ne basıyoruz biz?" diye.anlamıyorum.
sadece amatör kitaplarda değil,popüler kitaplarda da bunun kadar olmasa da saçma durumlarla karşılaşıyorum.birebilmem kaç ay evvel,bilmem kaç ülkede çevrilerek satılmış ünlü bir kitap vardı;"kayıp gül"
kitabın ilk sayfasında çözdüm muhabbeti.ama olsun devam edeyim belki bir ilginçlik çıkar dedim ama dayanamadım daha fazla bu acıya.akıcı olmadığı gibi bilindik,sıradan,basit bir felsefe yapılmaya da çalışılmış.zorlamayın kızın kardeşi denilen kendisi demiştim.aynı kitabı okuyan anneme sordum,o zorlayarak zafere ulaşabilmişti;
"evet kızın kardeşi aslında kendisi"
pöfff.ne sıkıcı.sonra neden sadece tarihi ve siyasi kitapları okuyosun diye soruyorlar.e bu basit kurguları mı okuyayım.
ancak edebiyatın mihenk taşlarını,klasikleri yada gerçek yazarları zaten seve seve okurum ,onlara lafım yok.
eskiden bilgi,duygu,sanat dolup taşarmış kitaplardan.tabii şimdi de var biriki istisna.
yaşıtım bir kitabı arıyorum fellik fellik."mektuplar" adı.Goethe'nin.92'den bu yana basılmamış Türkiye'de.ancak 2.el internet sitelerinde var.sahaflar adını bile bilmiyorlar.en son kuzenim "bende almancası var" demişti.o zamanlar almancam vasattı ve "sağolasın" diye kafa sallamakla yetinmiştim.ve Türkçesinin peşinden koşmaya devam sloganıyla dolaşıp durmuştum ortalarda...
yayınevleri ve günümüz yeni çıkmakta olan kitapları bu kadar vasatken...
millet kitap okumuyor? diye bağırıp çağırıyorlar.e,okumaz tabi.okursa da öyle şaaşalı İngiliz krallığı iğrençliğini,aşk kitaplarını yahut elalemin vampirli gençkızlı kitaplarını okur.bir de önüne gelen yazarsa kitap,milletin kafası karışır.sonra gidip popüler denilen bu şaaşalı,içeriksiz,boş kitapları okur.
hiç boşa zorlamayın beyler,bu mantık bu kafada olduktan sonra,siz incelemeksizin bu kitapları bastıktan sonra kimseye kalkıp kızmanın alemi yok!
Salı, Mart 30, 2010
Ajansdaki anlayış...
Çarşamba, Mart 17, 2010
Mart'ın 18'inde ve 18'imde...
senin için ölmüş dedelerini,ay yıldızın üzerine yaslandığı alı...
ruhun titremiyor mu hiç,en azından bir martın bir 18'inde de mi dolmuyor gözlerin?
yazık!
halbuki O'nlar senin için kocaman bir destanı cesareti hiçbir vakit kaybetmemiş kanlarıyla yazdılar,
sense...
Mart'ın 18'inde ve 18'imde gözlerim atalarıma layık olup olamadığımın vicdan azabını çekip,ecdadım için gözyaşları dökerken,sana işte böyle nida ediyorum.
ve bir yarımadadan esip gelen rüzgar başımı okşayıp,yanaklarıma değerken İstanbul boğazında,dedelerimi yad ediyorum...
Allah,bu gökkubbeden hilali ve yıldızı esirgemesin...
Pazar, Mart 07, 2010
size Hrant'sa bana Ferhat...
Pazar, Şubat 14, 2010
gençlerin dikkatini çekmenin 18 yeni yolu*(dikkat;sivri dil)
Cuma, Şubat 12, 2010
iettci,minibüscü,taksici terörü...
Cuma, Ocak 29, 2010
Teoman'nın aklı bu gençleri almıyor...bizim de...
Abbas Güçlü'nün Muğla üniversitesinde yaptığı programda konuk Kenan Evren'in "idam cezalarını imzalarken elim titremedi,12 eylül darbesini bugün olsa yine yaparım" demiş ve gençlerden alkış almıştı.
ne yalan söyleyelim Teoman,bizim de aklımız almıyor,alamıyor bu gençleri.dur bakalım 12 eylül ne biliyorlar mıydı o gençler.benim tanıdıklarım bilmiyorlar da.
belki de bizim yakınlarda oturuyor,hemşeri bildik diye alkışlayalım deyivermişlerdir kimbilir!
sanatçıların böyle olaylara tepki göstermesi harikulade.öyle ki son vakitlerde bu türden birçok tepkiyle karşılaşıyorum.çok şükür...
Adanalıların müstakbel belediye başkanları Aytaç Durak'ın sözleri geldi aklıma;"bu caddenin isminin Kenan Evren olmasını ben talep ettim."nispet yaparmış gibi.
batıdan Kenan Evren isimlerini okullardan silmeye çalışsınlar,güneyden gözümüze sokmaya çabalasınlar.ne ala!
ne diyelim yakında utanmazlar,bu gençler de Kenan Evrenin yaşına başına bakmadan,adamı da tanımadan "ne güzel de posta koyuyor" tadında düşünerek tekrar cumhurbaşkanı yapabilirler.
bu cahil gençlerden herşey beklenir.
hem belki hazır ortada bol darbe planları da var diye seçerler birini uygularlar Kenan Evrenle birlikte.Allah korusun!!!
Pazar, Ocak 17, 2010
kültür başkentinin ilk gecesinde...
büyük bir şölen de yakışırdı doğrusu coşkulu İstanbul'umuza...kelimelerle tarifi mümkün bile olmayan bu büyülü şehre...
ancak;