Cumartesi, Ocak 02, 2010

aslında hayat sokaklarda*


hepimiz tanırız Okan Bayülgen'i.doğrusu Okan Kaan Bayülgen'i.




64' Cihangir doğumlu,Elmalı Hamdi Yazır'ın torunu,mekteb-i Şahaneli,bodrumda yaşayan ressam bir annenin,hukukçu bir babanın oğlu,Fransa'da hukuk,ekonomi gördükten sonra fotoğrafçılıkta karar kılmış biri,Mimar Sinan Üniversitesi mezunu,sosyal bilimler masterlı.




çok kültürlü,bilgi deposu,meraklı,farklı,ukala,deli dolu,sivri dilli,yüksek düzeydeki zekasını her bir hareketine ve kelimesine dökmeyi başarabilen,düzgün vurgulu Türkçesi ve mükemmel ses tonuyla seslendirme sanatçısı olmuş,bilinçli bir televizyoncu,şovmen,tiyatro ve sinema oyuncusu,tiyatro ve klip yönetmeni,fotoğraf sanatçısı ve sunucu.ekşi sözlük okuru,evli,"İstanbul" adındaki bir kız bebeğin babası.


1991'de radyoculuğa başlamış,96'dan beri de televizyonculuk yapan,yakın zamanlarda hatırladığımız şov programları dışında haber makinası,2007'deki siyasi içerikli "bu sizi ilgilendiriyor" ve gündemin tartışıldığı 2008 yapımı "sade vatandaş"adlı programlarıyla popüler kültüre büyük katkı sağlamış biri.


benim için Okan Bayülgenin en takdire şayan yönüyse kurulmuş olan köhne düzeni sürekli eleştirmesi,özellikle televizyona karşı yaptığı eleştiriler,bizim orada gördüğümüz fakat üzerinde pek durmak istemediğimiz saçma gerçeklere karşı,TV obsesyonuna karşı sergilediği tutum...


öyle ki günümüzde medya üzerinden yapılan ahlaksızlıklar,insan hakları ihlalleri ve belli kesimlerin aciziyetleri üzerinden kazanılan reytingler çizmenin boyunu aşmış durumda.


ve bu durumdaki medyayı(ki kendisi obsede edicidir.) hiçbir süzgeç kullanmadan beynimizdeki bir köşeye yerleştiren bizler, sanal alemlerin etkisinde yok olup gitmekteyiz.


insan ilişkilerini,eski toplum modelimizi bir kutucuk yüzünden kaybetmekteyiz.ayrıca düşünsel yeteneklerimizi de bunula beraber "bilinç dışı" kavramını uygulayarak yok etmekteyiz.


ve sanıyorum "beni de izlemeyin,kapatın televizyonu.insanların içine karışın yahu.hayat sokaklarda..." diyen bir televizyoncuya da pek kolay rastlayamayız.işte bunu deme cesaretini de gösteren Bayülgen'in anlatmaya çalıştığı konu ciddi bir problemin büyük ünlemlerle süslenmiş hali.


(gerçi kendisi her ne kadar böyle düşünse de,bence kendisinin programları da engin,toplum için gerekli olan fikirleri için izlenmeli.)


sosyallikten yoksunluğumuz,gün geçtikçe artan psikolojik travmalara destek olurken; özellikle gençler olarak,buşekilde ileride kendimize ne derece güzel bir gelecek biçebiliriz,bilemiyorum.


Okan Bayülgen'in fikirlerini savunmaktan hiçbir zaman yorulmayacağımı bilirken;23 Ekim 09' tarihli "Kanal-i-zasyon" adlı sinema filmindeki tiplemesi de benim için ilgi çekici olmuştu.Bayülgen'in eleştirilerine birebir uyum sağlayan filmde, televizyon programlarındaki seviyesizliklere,trajikomik gerçeklere espritüel bir yaklaşım yapılmış .


filmde Bayülgen;TV'ye aşık bir temizlik işçisi olarak,kanalın başına geçtiğinde ürettiği programları izlerken "evet,cidden böyle ama" diyorsunuz gülerek.


sona doğruysa hapse girip çıkan İmdat(Okan Bayülgen),bir kez daha kanalın başına geçmek istemez ve şöyle der;


"hapiste,içerde 50 kişi bir televizyona kilitlenmiş vaziyette.baktım ki dışardakiler de öyle.ne farkı var.ben böyle işi yapamam."


işte,size Bayülgen'den bir haykırış daha.


ve ben de üzerinden bir kez daha geçmek istiyorum;ama emin olun Bayülgen bir bakıma hemşerim olduğu için değil,ciddi anlamda böyle düşündüğüm için bunu söylemek istiyorum;


ne duruyorsunuz;


"ASLINDA HAYAT SOKAKLARDA*...!"