Salı, Ocak 12, 2010

mazhar olmak...m.alanson'dan...




evet,bu Mashar Alanson'un şarkı sözlerini nasıl yazdığını,şarkıların geliş hikayelerini,yaşadıklarını,yaptığı resimleri ve fotoğraflarını paylaştığı kitabı.
MFÖ hakkında fanatik biri olduğumdan,sadece Mazhar Alanson'un sesinden müzik dinlesem,başka müzik dinlemesem sıkılmayacak biriyim.
e,kitabın içinde de bizlere kendi saf sesinden,şarkılarını ilk çaldığı hallerini CD'de sunmuş.tam benlik yani.hani biraz da otobiyografik şeyleri severim.Mazhar Alanson'un da bu kitabı yeterince eğlenceli ve mazhar olma yönünde aşılan kademeleri anlatan samimi yazılar bütünü,süper,rengarenk bir otobiyografi.
tabii bu kitaba ulaşmak pek kolay olmadı.o gün gittiğim Taksim'de İstiklal Caddesi'nde sormadığım,aramadığım kitapevi kalmadı."acayip satıyor..." diyorlar bana."dün hepsi bitti."ben de :"hep Okan Bayülgen'in yüzünden,şarkıları bir dinletti,herkes aldı bana kalmadı işte" dedim hep.gülüyorlar bana.dönüş yolunda Altunizade'ye uğradım ve nihayet 2 kitapçıdan sonra kalan son 1 taneyi ben aldım.zafer!...
çok keyifli bir kitap.hele müziği seven biriyseniz,bir de gitar çalan bir gençseniz tam size göre.çünkü meraklısına kitabın içeriğinde notalar ve akorlar var şarkıların.açıkçası eve gittiğimde kendimi şarkıları dinlerken bir taraftan da kitabı okuyup,şarkıları çok muhterem Murat Çelik(düşsoksağı sakini) hocamın mütevaziliğiye öğrettiği gitarla çalmayı denerken buldum.
Mazhar abimizin sesi yeter diyorum ve şu an dahi onu dinliyorum.dinlendirici ve çılgın...yaklaşık 37 yıllık emekdar ve büyük yetenek,usta,gitarda ve sözlerinde üstad olan kendisi övüldüğünde utanan birisi.bu mütevaziliğine karşılık bir de kitapta hikayesi geçen bu sözü de eklemek istiyorum;
"öyle değil mi Alanson,bom bili bili bili bom"...
bir de en sevdiğim şarkısını CD'de sunduğu için teşekkürlerimi iletmek istiyorum;
"günler günlerin ardında
seni unutmak mecburiyetindeyim
seni sevmeler cumhuriyetinde
gözyaşların gözyaşlarımmm
kafiye olsun diye değil
özleye özleye
kavuştuk birbirimize
birbirmize vitaminler moraller verdik
içimizdeki şeytanlara zülfikarlarla saldırdık
gözyaşlarımızı bitti mi sandın?"

Vadi İsrail'i fena bozdu...


iki haftadır yeni bölümü yayınlanmayan Kurtlar Vadisi'ni açıkçası merakla beklerken,bir taraftan da bu aksamanın sebebini merak ederken bugün dışişleri bakanlığındaki "vadi" üzerine sinirlenen İsrail dışişleri bakanı yardımcısının büykelçimize yaptığı skandalla karşılaştık.


İsrail karşıtı düşünceleri ve ifadeleri protesto eden İsrail, büyükelçimizi kendisinden daha alçakta bir yere oturttu ve elini sıkmadı.sert tavırlar sergileyen Daniel Ayalon,gazetecilere de "dikkat edin o alçakta biz yüksekte

oturuyoruz,masada sadece bir İsrail bayrağı var ve gülümsemiyoruz." dedi ibranice.


o esnada biz de gülümsemiyorduk,evet.


buna sebep olan bahane ise şuydu;İsrail'i rahatsız eden TRT'deki Ayrılık dizisinden sonra sıraki rahatsız edici dizi olan Kurtlar Vadisinin içeriği.


izleyenler bilir,Aron Feller'in peşindeki Polat;Cevat'ın, Memati'nin oğlunu İsrail büyükelçiliğine kaçırmasıyla elçiliğe girer.bu esnada bebeği rehin alan adamı vurur ve İsrail'in amblemine kan sıçrar.


dizi kurgu,ama bugünün Türkiye'sindeki hallere epey gönderme yapan,eskileri Soner Yalçın'a dayanan ve ben dahil büyük hayran kitlesine sahip bir kurgu.


ve bu kurguyu bahane eden bir İsrail var.tıpkı Ayrılık dizisine olan tepkileri gibi.


bu esnada;


kendi ordusuna "ahlaklı" tabirini kullanabilen İsrail,Gazze konusunda da Başbakan Erdoğan'a "bize vaaz veremezsiniz" demişti.


tam 1 sene evvel İsrailli Perez'e "van minut" diyen Başbakan,bu sene "biz verdiğimiz sözü tutarız,Davos'a gitmeyeceğim." derken biz de medyaya yansıyan dışişlerindeki bu manzaraya "van minut" dedik.zaten Ankara da bu olaya büyük tepki gösterdi.


gerilimin daha sonra yumuşatıldığı söylendi.hatta bunun farklı düşünceler barındıran koalisyon hükümetinin bağımsız davranmasından kaynaklanan bir problem olduğunu da iddia edenler oldu.


o kısmını bilemiyeceğim fakat ben gördüğüm kasti aşağılamaya karşı epey gerildim.herhalde büyükelçinin yerinde olsaydım orda oturmaz,bol bol söylenir,"nasıl bunu yaparsınız,ne gibi bir üstünlük bu,herşeyin bir adabı var."der,çeker giderdim.tabii diplomatik ilişkilerin boyutunu ve çıkabilecek problemleri bilemeyeceğimden büyükler daha iyi bilir demek istiyorum.


ama bir başka açıdan da makam olarak üstün birinin,asındaki adamın odasına geldiğinde,o adamın masasına oturup baş kesilmesini görgüsüzlük,aşağılama ve kibir addeden biri olduğumdan bu konuda böyle düşünmem çok doğal.zaten burada ne masa var ne de bir oda.orda olan 2 koltuktur,biriyse aşağıdadır.halbuki dünyadaki tüm insanlar eşittir.

tabii İsraillilerin perspektifleri epey farklı.



bu olayın bir eşi benzerinin olmaması ümidiyle...artık sorun,kavga,savaş ve mecliste bugünkü grup toplantısının da konusu olan felaket senaryoları istemiyoruz...